Monday 30 April 2012

ruyalar gercek olsa mi bilemedim.

cok ama cok garip bir sekilde berlin'e kacisim gerceklesmisti. august str'nin turkovksy str ile kesisigi yol agzinin yakininda terasi bitkilerle dolu bir evde yasiyor, ustelik gecelikle sokaga inecek ve apartmanin onundeki hipsterlari dahi sasirtacak duzeyde enteresanliklar sergiliyordum. tanidik simalari basimdan salmak icin suratimda kendimi tokatlamama vesile olma ihtimali bulunan igrenc bir gulumseme takinmayi ihmal etmiyordum. ama sonra aksamina icimi bir sikinti basti. friedrichshain taraflarinda efkarlandim ve bir kac gunlugune dahi olsa, berlin'i terk etmeye karar verdim. ispanya iyi bir destinasyondu fakat dedemin soyledigi garip seyler buna mani oluyordu. sonlara dogru ustume kocaman bir efkar bulutu coktu. iyi hissettigim soylenemezdi.


Monday 16 April 2012

mide asidi ve tepkisel tutumlar

karsima gecmis oturmus goz bebeklerimi yakalamaya calisiyor. sanki goz goze gelsek ne olacak? butun varolusu ile nasil bu kadar midemi bulandirabiliyor acaba? 
pis olmamasina ragmen, pis geliyor. baskasinin hakkina goz diken ve insanlari somuren diger herkesin uzerine yapisan bir pislikten de farkli ustelik pisligi. 
konusmaya calisiyor surekli. kendini sevdirmeye calisan kediler gibi davraniyor. utanmasa ustume gelip surunecek. herkes beni sevsin kadinlari gibi, ama onlardan da fazlasi.
bir insana karsi nasil bu kadar tiksinti duyabilirim? bazen kendime cok sasiriyorum. hayatimda ilk defa boyle bir duygu ile ugrasiyorum. onyargi gibi ama tam da oyle degil. daha da fenasi. gercekten, bir an bile gormek, rastlasmak istemiyorum. ama haftanin buyuk bir kisminda gormek zorundayim. gecen onca yilin ardindan olusan bu igrenme nasil mumkun? attigi her adim, soyledigi her soz sonsuz kotuluklere aciliyormus gibi geliyor.
halbuki daha kotuleri, cok kotuleri, en kotulerini gordum. 
cogu seyi kisa bir surede umursamayabiliyorum.
fakat yine de onun her manevrasinda mide bulantilarima engel olamiyorum.

Thursday 12 April 2012

manipule sanatlari

bir insana istemedigi seyi yaptirmak, yapmak zorunda birakmak, yapmasi icin elinden geleni ardina koymamak, baski yapmak, yonlendirmeye calismak kadar korkunc bir sey olamaz.

defalarca basima geldi. istemedigim o kadar cok seyi yapmak zorunda kaldim ki. isin en fenasi, kurumsal ittirme degil de insanin yakinindakiler tarafindan zorlanmasi. bu kabul edilemez bir sey. elbette ben de yapmisimdir, farkinda olamadan yapiyorumdur da. ama inanin dikkat ediyorum. her sozumden once bir nefes aliyorum artik. bu yuzden belki de gecmiste basima gelenleri hatirladikca cildiriyorum. cunku insanin yakinindakiler en buyuk zindan. ve kimse zindanda yasamak istemez.

gecen hafta kardesimin dugunune gittigimde cok komik anlara taniklik ettim. yillardir gormedigim ve aslinda pek bir sey de paylasmadigim bir suru insan, uzaktan kuzenlerim vesaire, bana trip atiyordu. hayirsizmisim, aramamisim, sormamisim. ilk uc sok dalgasindan sonra karsima cikan dorduncu kisiye sen sanki aradin yarragim diyebilmeyi basardim. altinci kisiye gelince de yani seninle su hayatta ne paylastik ki, neden aramaliyim anlamadim diyebilmeyi de ogrendim. kim kime neyin tribini atiyor. kaldi ki bir cok arkadaslik da zaman asimina ugrayabiliyor. cunku ya biri yerinde sayiyor, ya farkli yone gidiyorlar, ya gercekten birbirleri icin anlamli olmadiklarini idrak ediyorlar. ve bu cok normal. hayatta ve antik yunan'da degismeyen tek sey degisim degil midir. zaten, orta bir felsefe kitabi da gotune girsin.

baskasinin triplerini cekemiyecek yasa geldigim icin cok mesudum.


Wednesday 11 April 2012

vernikli hayat bariton ses 1

her sey beni guldurmesiyle basladi eskiden bir tarihte
kizlar ve erkekler henuz tam bakamazken birbirlerinin gozlerine
iste bu sehirde
gondere cek bayragi
bustleri boya, kis geldi kestane kebap
calis dedi babam, oku dedi, buyuk ol dedi babam gozleri mavi
aldi uc parayi dolledi on uc parayi gordun mu en cok parayi
isini bileceksin dedi babam ve rahat vermedi evimize hicbir daim
yapti, satti, evimiz yok, en guzel mobilyalar bizde derdimiz cok
kat ustune kat tasindik
oys'ye girdik de mi asindik
calis, su ic, calis dedi
paran olunca her sey de senin hicbir sey de
tepelere kurduklari fakultelerde
geceleri biyoloji okudum
her uc ayda bir hangi yataga dokundum
ruyamda kim var bilemem
elmalari dilimle uc kisiyi besle dedi
tuvalete girip osurdu
sicmadi ki osurdu
sabaha kadar guldum, asik oldum, is bitti
evlen dedi babam, sonucta her sey bizimdi
naif ali kocam ise, cocugum yolda rahimden cikmayi bekler
oturdugumuz dairede butun anneler, dedeler, eltiler
burnumdan kaydi diktortgen gozlugum ince metalden cok kadim
yaglandi burnum yaslandi ruhum nerdesin ey torpil
ozgur dedi buyk ol, boynum kildan ince gormedi
kaslari pismaniyeden beter babam benden ne cok sey bekledi


kuzenim ozgur'e.




Sunday 1 April 2012

another monday society: a poem from sociology of methabolism

i want to smash everything up and burn the very small little germ of this so called well-fare state made of cement and some pathetic thought but i give up since up i am lazier than the others.
then you find the courage to fuck me very carefully via taxes which are the reasons of some trade cycles that i am never a part of.
take my wallet, don't kill me.