Thursday 24 May 2012

berbat sehirden anilar 2

tarifi imkansiz bir anlamsizlik icerisindeydim. herkes ilk genclik yillarinin coskusu ile karsi cinsi tanimak icin elinden geleni yaparken ve sen kahkalarla gulerken, ben, sinifin ogretmen masasinin hemen onunde duran, kimsenin oturmak istemedigi o en on sirada, benden daha terbiyeli ve bir o kadar da caliskan, muhafazakar aile kizi, gelecegin cilgini ve yillar sonra tam zamaninda anne merve ile ayni sirayi paylasiyordum. merve'nin saclari her gun cok ozenle taranmis, yakasi tam kapali ve coraplari ise tertemiz olurdu. ben ise ara bir gorunus sergilerdim. kiravatimi biraz siksam merve, saclarimi biraz daha dagitsam hergele olacaktim. her sabah, uyandigimda usumemek icin yatmadan once giydigim annemin mis gibi deterjana bogdugu beyaz mus coraplarimdan biri ile uyur, bir sure kullanip sonra kendi basima okula giderim ben ya diyerek biraktigim okul servisimi ozleyerek yola koyulurdum. naylon corabin vucuduma yukledigi elektrik ile o berbat sehrin sabahina atardim kendimi. karnimdaki agri nedense baki idi. orta okul ikiden beri.

o sabah da birinci dolmustan inip sehrin tepelerindeki okuluma cikmak icin ikinci dolmusu beklerken, bir yandan cabucak gunlerin gecmesi diliyor, ote yandan olmek icin tanriya yalvariyordum. hava biraz sonra yagmur yagacakmis gibi davraniyordu. agaclarin yesilleri midemi bulandiriyor, sagimdan solumdan gecen teyzeler ve dedeler urkutucu geliyordu. deri ceketimi cikarip yere atmak, uzerinde ziplamak, yeter artik yeter diye bagirmak istiyordum ki bir anda igrenc yesili ile yuzlerce cocugun ve gencin kurbaga benzemesine neden olan uniformamin etek kisminda kurumus bir kan lekesinin oldugunu fark ettim. once cok utandim, ya dolmustaki herkes gorduyse diye dusundum, ardindan ise icimi buyuk bir korku kapladi. etegin kanli kismini yana cevirip ustune cantami astim. arka tarafinda neyseki kimsenin olmadigi dolmusa oturdum, araba kasise girip ciktikca yuregim hopluyordu. vucudumu ellerimle arabanin kismen asinmis koyu renkli koltugundan yukarida tutmak istiyordum, terlemek uzereydim ama usuyordum da. on bes dakikalik yolculugun ardindan her zamanki yol ayriminda indim. arkama bakmadan kosarak uzaklastim. ilerleyen yillarda kac kez ayni sekilde bir aractan kactigimi anlatsam gulerdiniz.

hizla kendimi okula, aslinda daha da net bir yere, sanki devler icin yapilmiscasina yuksek tavanli buzhaneden farksiz kizlar tuvaletine attim. birazdan karin agrimin beni benden alacagini ve saatler surecek bir olum oncesi yalnizliga mahkum olacagimi biliyordum. dolmus tekerleginin corabimdaki haline bakip hizli bir sekilde pedimi yerlestirdim. cantamdaki sivi sabunla elimi yikadim, agri kesicimi alip yavasca koridordan 10 - B ye ilerdedim. kapinin kenarindan merve'ye baktim. siraya coktan oturmus, defterlerini, kitaplarini ve kalemlerini ozenli bir sekilde yerlestiriyordu. gulumsemeye calistim, bembeyazsin dedi, regl oldum dedim. ah canim dedi. yavasca omzuma dokundu. saclarimi kulaklarimin arkasina soktu. bembeyeaz disleri ile gulumsedi. bu ders gecicek mi dersin diye sordum. elbette, istersen revire git dedi. gerek yok dedim, demez olaydim.

ertesi gun yataktan cikamadim. bir daha hic yataktan cikamayacagimi sandim.



Tuesday 15 May 2012

baskasinin oykulerini okumak da bir istir.

bu aralar sine ergun'un oykulerini okumaktayim. burasi tekin degil'i dun bitirdim ve bugun ise, bazen hayat'tan bir kac oyku okuyacak kadar vaktim oldu.
hayata dair incelikli gozlemleri olan insanlari, bilhassa da kadinlari seviyorum. ne istedigini bilmek degil de ne istemedigini bilmekle ilintili bir duruma surukluyor insanlari isbu incelikli gozlemler cogu zaman.
kendime ait bir bir kabuga cekilmek istedigimde de bu tip oykulerle karsilasmanin ruhuma farkli bir enerji verdigini soyleyebilirim.
bazi yazarlar sanki kendilerinden bahsediyormus gibi yazabiliyorlar ve bunun da iyi bir hikaye anlaticiligi oldugu asikar.
butun bunlar, yani biriken tuhaf enerjiler ve senin de anlatmak istediklerini anlatabilen insanlarin var oldugunu bilmek guzel. ama kiskanmadan duramadigim da bir gercek.
bugun seda, onceki gun kalbinin cok sikistigini, fenalastigini falan anlatti. onceki gun evde yalniz basima acaba bu aksam hangi filmi izlesem diye dusunurken ayni seyin benim basima geldigimi ona soyleyemedim. bu aralar birinin basina gelen seyin aa benim de basima geldi diyerek konuyu ben taraflarina cekmenin erdemsizlik oldugu gunleri tecrube ediyorum.
insan iliskilerimin ise her gecen gun daha da zayifladigi bir gercek. kendimi ifade edemiyorum. ifade etmeye calistigim ve ortak bir kumede kesismek icin debelendigim kisilerden cogu zaman cok uzakta durdugum ise aci bir gercek.
her gecen gun soyledigim her sozun, kurdugum her cumlenin anlamsiz oldugunu fark ediyorum. gun be gun, olume yaklasiyor oldugumla yuzlesiyorum ki bu aslinda sadece bana has bir ozellik degil. fakat nedense oyle imis gibi davraniyorum.
ofis hayatim her gecen gun daha da icinden cikilmaz aptal egosentik kadinlik halleri ile mucadele etmeye donustu. icine ittirmeye calistigim girdaptan hic hoslanmiyorum. tarihin tozlu raflarinda, aslinda baska seyler icin kullanmak uzere imal ettigim beton bloklari ozenle cikariyorum. her gecen gun disariya daha acimasiz bir tablo ciziyor, iceride ise daha da kirilgan bir duzeye sicriyorum.
insanin etrafini saran bir suru seyin, iyi ya da kotu fark etmez, zaman zaman uzaklasilmasi gereken seyler oldugunu dusunuyorum.
sokakta dahi yalniz basima yurumeme izin vermeyen ve beni taksilerle eve birakmaya calisan iyi niyetli arkadaslarim da bundan nasibini aliyor.
veya hayatta baska bir derdi olmadigi icin ofis koltugunda kimilmadan duruyormus susu veren butun o kadinlar, ve onlarin cocuklari icin sarf ettigi cabalar, her sey.
bazen bambaska bir sehirde, uyanma hayali kuruyorum.
bir gun berlin'de uyanmisim ve yetecek kadar param varmis. evimize cicekler almisiz ve aksam dumduz yollarda keyifle yuruyuslere cikmisiz.
gulen kizlar ve gul yanakli oglanlarin arasindan sevdigim dis cephelere bakmisim.
eve donmusuz, kikirdamisiz ve sonra sarilarak uyumusuz.
her sey gitmis ve bir biz kalmisiz.
iste butun bu oykuler ve hayatimiza ati her sey, icindeki cogu zaman cok ta derin olmayan butun o yumusak zamanlarla bize aitmis.
sonsuza kadar oykuler okumak ve hic o oykuleri yazamamanin acisiyla.
hayat, benim gozlemleyemedigim seyleri baskasina senaryolar yapmis. hepsi en guzel kapaklarin altinda karsima cikmis. gibi.
sevgiler gunluk.

Sunday 13 May 2012

b.b.n.n.

bugun anneler gunu. bizim ailede gelenektir. her anneler gununde once anne, sonra babaanne, akabinde anne yarisi teyze, ardindan ise penisi olmadigi icin baba yarisi olamayan hala ve amca kontenjanindan yenge sirasi ile aranir. her sene de ayni muhabbetler doner, maksat hatirlamak iste: dairisi senin basina kizimlarin ardi arkasi kesilmez. fakat bu anneler gununde babaannem beni ciddi bir anlamda ters koseye yatirdi. nasil hissetmem gerektigini cozemedim. kendimi, pazar gunu olmasi itibariyle bos olacagini bildigim mahmutpasa etrafindaki daracik sokaklara atip mahler dinleyerek izdirap cekmeye adadim. biraz fazla agladim, regl sagolsun. ayda bir sular seller, babaannenin 'zaten bu kadar yasamayi da beklemiyordum. cok bile yasadim' lafi kulaklarimda cinladi durdu. aglamaktan olmek istedim. ama istanbul'da hicbir sokak o kadar bos olamayacagi icin yutkunarak aglamami icime attim. bir ara yaslica bir adam yanima yaklasarak, guzel kokuyorsun dedi, kosarak eve dondum. uyumusum.

elli yildir ilaclarla ayakta duruyorum, biktim, dedi. babaannem cok genc yasindan beri hasta hasta yasadi. zor bir hayati olmus, o yuzden. simdi de oluyorum, yeter artik zaten, olmek istiyorum diyor. yapma, etme, eyleme bile diyemedim, asiri inatcidir. boyle dedigine gore bir bildigi de vardir. peki ben ne yapicam o zaman? en son sevgilim terk ettiginde hickira hickira aglamistim, yine oyle mi aglayacagim. ne yapacagim bana soylesenize.

cok ufak oldugum gunlerden birinde, uzaktan kuzenlerimden murat'in babaannesi olmustu. cenazesi evde, murat da babaannesini cok severmis. oldugu zaman babaannesinin sacindan bir tutam kesmis ve yaninda goturmus. babaannemin henuz dort yasimdayken bana bunu anlatmisti. etrafta irili ifakli bir suru kadin vardi. bir saga bir sola sallaniyorlardi. cenaze evleri o gunden beri beni bunaltir.






Wednesday 9 May 2012

allah bana cuvalla para ver

en fenasi da bu: sabahin korunde telefon konusmalari yapmak. ve ardindan korkunc bir anlamsizliga dolanip hala rutinleri tamamlamak zorunda oldugunu bilmek ve kendini ittirmek. kanirt ya resulallah kanirt ya kardes.

-alo. soyle boyle, boyle. isiniz olsun diye yani yoksa oyle boyle vesaire vidi vidi.

OYLE DIYOSUN DA BENIM HAYATTAKI ONCELIGIM SENIN GIBI ISIME DORT ELLE SARILIP BASKA DA HICBIR SEY DUSUNMEMEK DEGIL. TAMAM SEN DE HAKLISIN DA BENIM DE TUZUM HIC KURU DEGIL. BU ARADA BILIYOR MUSUN SENIN USTUN OLAN VE SENDEN DAHA AZ IS YAPIP DAHA COK PARA KAZANAN INSANLAR VAR. HA SON OLARAK bunu da HATIRLATIYIM ISTERSEN yo yo lutfen aglama HERKES KENDI KESESININ DERDINDE, sen de para kazanmak durumundasin, ben de, AGLAMASANA aglama be.




Sunday 6 May 2012

kill for love: chromatics do it better.

bes yil sonra cikardiklari kill for love isimli albumleri ile turlu sebeblerden oturu kendimi iyi hissetmedigim ve fuck it and just travel to a place that you've never been to modunda dolandigim son derece sicak ve turkiye tarihi bakimindan da ofke ile karisik acili kebab tandasindaki su gunde allah razi olsun mertebesine yukselten essiz grup chromatics ne yapmis biliyor musunuz? herkesin en sevdigi neil young sarkilarindan birini cover'lamis.
hey hey my my'in kurt cobain'in olmeden once dinledigi sarki olarak ve bendeniz yabani domuz,  insan iliskilerinde mutemadiyen sinifta kalan soguk nevale olarak tarihe gecmis bulunuyoruz. avuclarimi sikmaktan bir hal oldum, yeter artik.  lutfen yani gercekten al gulum ver gulum dostluklarin anlami nedir? nasil degerli buluyor insanlar bu kadar fena bir seyi ve sevgilerini o bana merhaba demediyse ben de ona merhaba demem uzerinden insa ediyorlar anlamiyorum. ya da gozden irak gonulden irakciklar, arayamiyor soramiyorsa aa cikcikciklar. i don't get it and i think i will never ever get it. because i can still love people even if i don't have time or courage or something to meet them. demanding olup terorize etme isine gimiyorum bile. kendi aramaz ama sen aramadin diye kiyameti koparir tipler hakkinda konusmaktan fenafillah.

bundan sonra ben de sira ile herkesi aa niye aramiyosun beni aaa aliniyorum ama aaa bundun sunu unuttun beni diye taciz mi ediyim. ne ediyim blog, sen soyle allahsiz. dipdibe yapisik olunca daha cok mu seviliyor. bir sure gormedigim arkadasimi daha az sevmiyorum ki ben. bu ne istir ya! ISYANIMIN ARDINDAN GIDIYORUM. ve ekliyorum:

sevgi anlayisinizi sikiyim. elalem kill for love diye album yapsin, siz de ay cok alinin.





Thursday 3 May 2012

very new art



do you have a narrotor?
who is your narrator?
is s-he a person who can tell your stories fluently.
how can you find a person who can tell your life artier than you?
do you have to construct your own narrator by yourself?
are you lucky to find a narrator who is not involved with you?
thats the new question of our times.
i need to use the right words.
using the right words and constructing the right sentences.
these are the things that construct the very new art.