Tuesday 9 December 2014

bir devrin en guzel ihtimali

simdi buradan baslayalim seninle
tam da suradan:

masanin uzerinde duran
yemegin
en sona birakilan
o muhtesem
son lokmasindan

geriye kalanlari
kedilere veririz nasil olsa

simdi suradan devam edelim seninle
tam da oradan:

bir devrin en guzel ihtimali.









Saturday 25 October 2014

merhaba beta blog, sene oldu iki bin bombok
içinde sıkışıp kaldığım dünya saygı istiyor çopçok
ona ancak şiir yazabilirim

sevgili dünya,
jung demiş ki suçu başkasında arama
sen seçtin bu yolu
yollusun bariz orospu

bir tercih yaptığımı hatırlamıyorum doğrusu

sepsevgigigigigli dünya
bir damla da olsa göster bir rüya

mütemadiyen kaşınıyor topuklarım
ah o kendinden menkul tek başınalıklarım

kemirdiler hassasiyetimi
öylece izledim şöleni
mutluluktan atmosferin tavanına yapıştılar
afiyet olsun be canlar

afiyet olsun canımlar


Thursday 11 September 2014

bunca yillik insanim
felaket genlerimizde
olabilir, bilemem, se
n bil bilim adami be
nim yapabilecegim t
ek sey olmektir sonu
nda anlayabilecegim
i sanmiyorum geldig
imiz noktada

Monday 8 September 2014

ben singapur'a gidiyorum. sana singapur'dan sincap getirecegim. havayolu sirketi ile konustum. sincabi kafese koyarsam sorun olmazmis. fakat kafesin cok ama cooook saglam olmasi gerekiyormus. cunku sincaplar kemirgenlermis ve butun ucagi kemirebilirlermis. "hicbir hayvan, demirden bir ucagi kemiremez" dedim. yanildigimi soylediler. "sincaplar tahmininizden de tehlikeli olabilir, hanimefendi" dediler ve eklediler: "ucaklar sadece demirden yapilmazlar. baska malzemeler de ihtiva ederler." "yine de bu cok sacma. kafesi kapattigimiz muddetce sorun olacagini sanmiyorum" dedim. yetkili adam derin bir nefes alarak anlatmaya basladi: "yillar once roma'dan pekin'e giden bir ucakta, kafesleri iyi kapatilmayan sincaplar ucaga yayildi. az kalsin ucagin elektronik sistemini kemiriyorlardi." 
once inanmadim. sonra arastirdim ve o da nesi. gercekten de, vakti zamaninda, sanghay'dan roma'ya gonderilen ve tam tamina 288 kilo tutan 15 kafes dolusu sincabin basina gelmeyen kalmamis! sonra adami tekrar arayip sordum. "o kadar sincabi ne yapicaklardi ki?" elbette italyanlarin bunca sincabi ne yapacaklari konusunda en ufak bir fikri yoktu adamin. "konu o degil" diye azarladi beni. bileti almaya karar verip vermedigimle ilgilendi sadece. ben ise sincaplarin basina gelenleri okumaya devam ettim.
sincaplar once istanbul'a gelmisler. burada bir sorun yasanmadan baska bir ucaga aktarilmislar. fakat istanbul'dan roma'ya ucarlarken bazi sincaplar ucustan etkilenmisler ve bayilmislar. roma havaalanina inen sincaplar italyan veterinerler tarafindan incelenmis ve ulkeye girmelerine izin verilmemis. aynen  ulkelerine gonderilmisler. iste bu noktada olan olmus. italyanlar kafeslerden birinin kapagini kapatmayi unutmus. ucak once istanbul'a gelmis. burada aydin adindaki baska bir ucaga aktarilmislar. bu ana kadar herhangi bir sorun olmamis cunku butun sincaplar kafeslerindeymisler.ucak pekin'e ucmus. cinli yetkililer sincaplari karsilamaya gitmisler. fakat bir de ne gorsunler! ve bir kafes dolusu yani tam 40 (kirk) sincap ucagin icine dagilmis. ucak pekin'den bir sure geri donememis. yapilan calismalar sonucu dort sincabi hemen yakalamislar. fakat diger sincaplari uzun sure bulamamislar. bu yuzden ucagi aprona cekmisler. thy yetkilileri basibos sincaplarla dolu bir ucakla turkiye'ye kadar ucmanin imkansiz olduguna kanaat getirmis. tam bir hafta gecmesine ragmen sincaplar ne diri ne de olu vaziyette yakalanamamis. ucak uzunca bir sure oylece kalivermis pekin'de hangarda.  sincaplar olsun diye 2 bin 800 kilo karbondioksit sikmislar. ucagin govdesini sokmusler. ucagin o kadar sure orada kalmasi firmayi ciddi maddi zarara sokmus. bir daha da kemirgen tasimama karari almislar. bu yuzden ucakta sincap tasiyacaksam her seyi goze almam gerekiyormus. neyse ki bu havayolu sirketi tamamen yasaklamadi sincap tasimayi. yoksa sana nasil sincap getirebilirdim ki singapur'dan?

Wednesday 3 September 2014

hadi hatirlasana. dida mangisalardan nasil korkardin. cocukken en sevdigimiz sey degil miydi misir tarlalarinin arasinda korkarak dolasarak gezmek ve isirinca sutleri fiskiran cig misirlari yemek. her defasinda ishal olmakla veya bahce sahibi teyze tarafindan kovalanmalara ragmen, butun yaz tatillerinde, ilk okul bitene kadar. hatirlasana. simdi cirkin binalari diktikleri o tarlalarda nasil da eglenirdik. basibos gezen kopekler ve biz. en guzeli de neydi hic mi hatirlamiyorsun? misirlar buyurken vahsi bir orman gibi olurdu. sonra bizim boyumuza gelmisken tam o teyzeler bahceleri duzenler, misirlari duzene sokarlardi. kocaman yapraklar arasindaki kucuk patikalardan gezerken nasil adrenalin salgilardik? ki o yapraklar misirlar buyudukce sertlesir adeta keskin bicaklara donusurlerdi. her yerimiz yara bere icinde kalirdik. bir anda beliren teyzelerin aslinda dida mangisa olduklarini sanirdik. hic birini mi hatirlamiyorsun? uzuyorsun beni?

cocukluk arkadasim esra, korkunc bir trafik kazasi gecirip bitkisel hayata girmisti. haberi annemden almistim. hemen esra'nin annesi zuhal teyzeyi arayip uzuntulerimi iletmistim. zuhal teyze esra'nin son gunlerininde cok mutlu oldugunu, sonunda istedigi gibi bir iste calismaya baslayacagini ama bu elim kaza yuzunden cok uzulduklerini anlatmisti saatlerce. doktorlar esra'nin yasasa dahi eskisi gibi olamayacaklarini soyluyorlarmis. buna ne zuhal teyze ne de ben inanmak istemiyorduk tabii ki. telefonu kapattiktan sonra hafta sonu icin ardesen'e gitmeye karar verdim. ne olursa olsun esra'yi gormeliydim.

buyudugum kasaba, ardesen, tahminimden de cok degistmisti. cocukken kosusturdugumuz cakilli yollar coktan asfalta donmus, denize girdigimiz sahillerden otoyollar gecer olmus, yuksek katli apartmanlar bir zamanlarin yemyesil yerini beton bahcelere donusturmustu. sehrin disinda akan firtina deresi artik sehrin ici olmustu. suyu eskisi kadar serin degil ve de ayni sarkiyi soyleyerek akiyor gibi degildi.

ucakla trabzon'a gitmek hic keyifli degildi. istanbul'dan havaalanina ulasmak icin harcadigim saatlerden sonra hava sartlarinin kotulugu sebebiyle sallanan ucagin midemde yarattigi rahatsizliktan sikayetciydim. fakat trabzon'dan ardesen'e kadar yaptigim otobus yolculugunun bunyemde yarattigi saskinlik midemdeki eziyeti unutmami sagladi. eskiden bu yollardan gecerken hic canim sikilmazdi. babamla istanbul-ardesen arasinda az mi gidip gelmistik. cocukluk anilarimda samsun-istanbul arasi dunyanin en monoton yolculugu olarak kalmisti ama ardesen-samsun arasi soyle degildi. cunku daglara ve denize bakmak, yesilin ve mavinin arasindan akan cografyayi izlemek her zaman sahane bir deneyimdi. daglarin yamaclarindaki yalniz basina evlerde yasayan insanlarin hayatlarinin nasil oldugunu dusmek, balikci kasabalarindaki gemilerin renklerine bakmak, cogu zaman koyu laciverte donen karadeniz'in urprertici hali bu alti saatlik yolculugu gizemli bir roman gibi okumami saglardi. fakat gordugum uzere artik hicbir sey eskisi gibi degil. neredeyse her boslukta bir bina var ve yollar cillop gibi oldugu icin gaza basiyor mutemadiyen soforler. gelismisligin duzeyi hayal gucumu yerle bir etti. ardesen'e cok kisa bir surede ulastik diyemem ama basimi pencereye sabit tutmakta zorlandigim bir gercek. benzer kabukta bir hayat. ve artik denizin taslari yok cunku denizi doldurmuslar barbarlar. fakat yerel halk cok mutlu. cunku ulasim daha hizli artik. nasil da calisiyormus basbakanlar!

cay fabrikasinin onunde inecegimi soyledim muavine. eskiden bu cay fabrikasi sehrin en bati kisminda kalirdi. bizim evimiz fabrikadan denize dogru inen yolun ortasinda. dedem cok eskiden burada arazi almis cunku babaannem artik koyde yasamak istemiyormus. o zamanlar burada sadece deniz kenarindaki kulaberlerin evi varmis. o evden hep cok korkardim. cunku o kadar denizin dibindeydi ki dalgalar carpardi binaya. babaanemle oturmaya giderdik bazen. sehpalarin uzerindeki cay bardaklari dalgalar yuzunden zangir zangir titrerdi. ve bir de deli saniye burada yasardi. onun hikayesine sonra gelecegiz. dedem evi yapmaya karar verdiginde babaannemin kardesi yuksek mimar mehmet dayi projeyi cizmis. ama ustalar projeden hicbir sey anlamadiklari icin o kadar tuhaf bir sey insa etmisler ki! odalardan buyuk bir antre, koskocaman bir banyo ama minicik bir mutfak. ayrica her katin planini da bambaska yapmislar. biten her kattan sonra dedem ofkelenmis cunku! projede boyle mi ciziyor diye bagirmis ustalara. onlar da ellerinden geldigince deneysel takilmislar ve ortaya zamanina gore saray boyutunda ama simdi yaninda insa edilen apartmanlarin arasinda minicik kalan bu ucubeyi yapmislar.


Monday 1 September 2014

sana suleyman sah turbesinden bahsetmek istiyorum bugun
butun gazeteler ondan bahsediyor diye degil
belki gercekten de tahminimizden de onemli bir yerdir diye

kubbesi yesil
icinde yumusak halisi
mezara girerken de
ayakkabilar cikarilmali
gozleri kahve tadinda
saclari burusuk
elindeki masa
kestane kebab
yol yakinken donemedi
oldu otuz
saclarindan da vazgecmedi
gozlerinden de
kis gelince kestane de yemedi
kebab hic sevmez
iste bizim kiz boyle yasadi
tam yirmi dort asir
dunya degisti
o kaldi kelimeleriyle
apir sapir



kopruden kendini atmak isteyen kisi
bir ani olarak kaldi selfie'lerinde modanin
bugun hepimiz dehsete dusuyor gibi yaptik
yarin oldugunda failleriydik butun dramlarin

toplum toplum diye inledik durduk
gozumuz kollarimizda isyan devrim ozgurluk
degisebilirdi yarinlar gecmisten baslayarak
sayet iki kisinin arasindaki sinirlar olmasaydi

guzel gunler hayal edilirken guzel

iste bu

resmi evraklara istinaden siir yazmak istemiyorum
aci ceken insanlara ya da kesilen agaclara dair de
adalete ve guzellige ovguler duzmek istemiyorum
mimari trendleri ve teknolojik gelismeleri zaten birak

dur hele, bekle, heyecan dorukta bu satirda

koskocaman dunyanin ucundaki koylerden birinde
uykuya dalmadan hemen once sarki soyleyen yasli bir teyzenin keyfine
bahcesindeki domatesini, biberini open ademe
gece sahilde uzanmis yildizlardan bahseden genclere de yazilmiyor bu siir

bastan soylemedim belki ama
hizla basimizi donduren su lanet dunyaya da
yazmayacagim bu siiri
askindan olenlere lafim yok, beni bilirsin
onlar da nasiplenemeyecekler bi siirden, uzgunum leyla

allahin adini adettir diye kullaniyorum,
anneme de selam ederim bu arada
babam eksik kalmasin, haklisin
turkiye edebiyati calkalanir valla


ben bu siiri
kanli vatanlara
usulsuz bayraklara
gece sokakta uyuyan aclara
sofrasindan kus sutunu eksik etmeyen sabanciya, koca
kufur niyetine siir yazanlara
en cok da onlara
yazacak degilim

bu siiri
bu siirin hic olmadigi tertemiz bir gune yaziyorum


Saturday 30 August 2014



you are not the one who knows everything about ETERNAL truth. you can't break people'S hearts as if they are cheap chinese vases.



Friday 29 August 2014

kışı beklerken

bir bahar günü rastladım size
önünüze savurdum bedenimi, görmediniz
çünkü gözleriniz meşgul, fikriniz karmakarışık, algınızdan banane ki

bir yaz günü gördüm sizi
boynunuza sarıldım, kendime engel olamadım, eliniz soğuktu
hoop yatağa gittik, hiç konuşmadık, konuşarak anlaşacak değildik ki

baska bir baharda yeniden gördüm sizi
kendi durumumu biliyorum dediniz, gittiniz uzaklara
geçiniz dedim usulca, geçiniz, geçiniz, geçiniz

bir elim havada
sanki çok sıcak bir yaz gelmiş gibi
anamla birlikte menapoza girmişiz gibi

önümüzün kış olmasına çok seviniyorum

Tuesday 8 July 2014

ne kadar da kolaymis gercekleri otelemek. bir telefon konusmasi bana uc gun katti. bakalim bu onumuzdeki uc gunde, gecmisteki uc gune nasil bir fark atabilecegim, diye dusundu. bol bol sigara ve kahve tuketerek ve hayaller kurarak mi? en ufak bir umudun kalmadigi bir senenin sonunda kendini hayal kurmaya zorluyor. cunku eger bunu da basaramazsa olecegini biliyor. olmek istemiyor. karsisina gecip anlatmak istiyor. o kadar da cok anlatmak istemiyor aslinda. biraz. o da anlatsin, istiyor. istediklerinden utaniyor. istememeyi o kadar aci bir sekilde ogrettiler ki hepsini bulup kursuna dizebilir. gozlerinin yasina bakmadan. yasamak biraz da istemek cunku.

Monday 7 July 2014

bir insan birden bire kendine
durduk yerde sorar mı hiç
ben nerede yanlış yaptım?

karşındaki doğruluğun timsali mi
öylece durduğun yerde kalakaldın

hayvanlarda ego yok diyorlar
hiç olmazsa onlar için sevinebiliriz

Sunday 6 July 2014

"i am sorry, i am sorry that i have the glory." demis maya angelou. aslinda herkeste olan glory'den bahsetmis.

bazi insanlar cok guzel biriktiriyor.
herkesin biriktirme suresi degisiyor.
umarim biriktirdiklerimizi ortaliga serpmeden olmeyiz.

ilk siirinizi ne zaman yazdiniz?

annem fasulyeyi geceden islamam gerektigini soylediginde.

modern kölenin dramı

eskiden buralar hep tebeşir tozuymuş
biraz da Sami Baydar

sonra deprem yönetmeliği çıktı
kendi kendine çökemedi beton bloklar

yanılıyorsunuz benjamin efendi
çoktandır beklenmiyoruz

kör bıçaklar ellerimizde
dünyanın midesini deşiyoruz

selam söyle angelus trevor paglen'e
tarihi benden önce uzaya fırlattı
sağolsun

ben üşenmelere doyamıyorum
ama sen de hep üzülüyorsun
bu pencere bende olsa
şair olurdum
gün boyu geçen gemilerle
helalleşir dururdum

(helal-i hoş üç beş sarhoş)

en başta
dilimi yakan o ilk kahveyi unuturdum
kafamı kıran çerçeveleri de
ve ilk güzel resmimin çalıntı olduğunu iddia eden
röfleli-fönlü fulya öğretmeni

en çok atatürk'ü unuturdum
sonra allah'ı
amca, baba, bir saniyeliğine olsa da
kızmayınız bana
en büyük kim tartışması
çoktan geçti memleketin
mi acaba?

(muhabbet-i boş derbeder, sen de coş)

HEP BİR AĞIZDAN HAYKIRDILAR
KAPTANLAR ELLERİNİ KALDIRDI

çünkü en büyük OLAN gemiler
musa efendi suyu ikiye yarmış
aman da ne büyük haber

Thursday 3 July 2014

veda

hic aklina gelmedi, degil mi?
seni ne cok sevebilecegim
gorunenin tam tersiyim, orasi net
veda etmeden cekip gidislerimin
dengesizliklerle iliskisini kurmaklar kolay
bu kadar basit calisiyor iste davranis bilimi
halbuki sen orada sarki soylerken
ve ben coktan  merhabami cakmisken sana
hoscakal dersem boynum kirilir
elveda

Wednesday 2 July 2014

kağıdın tadı ve bir intihar girişimi

--> Her şey böyle başlar

Lezzeti kendinden keskin bir A4
saman kağıdı değil
kuşe kadar ağır hiç değil
lüzumsuz bütün magazinlerini yedim
anavatanın
yaş 4, kilo 14 değil

ben muhakkak iştahıma engel olmalıyım
onlar değil
hepsini yedim diyorum
esquire'ı, cosmopolitan'ı, tempo'yu
doyamadım
mürekkep sıçtım 4 yaşımda
ölmedim

--> böyle devam eder

kuaförler salonları da yasaklanınca
ilkay abi'nin kütüphanesini kemirdim
midemi yıkmaya kalktılar
durun, bu kız deli değil

ahmet samca'nınki çok lezizdi
utandım 
yemedim yanında yattım
baktılar, bu kadın akıllı değil

--> böyle bitecek değil

aslını yemek yasaktır dedi bir ukala
bilgi kırtasiyeye dadandım
radyasyon ciğerlerimi sardı
sustular, bu kadın kanser değil

Friday 27 June 2014

şiirlerim şeytan tırnaklarım gibi, dertlerim ise yine dalak dalak atıyor


divan ebebiyatın yokuşlarda yürümedikleri için bilmezlermiş berlinliler
dar vakitlerde sevgiye koşmanın bedendeki artığını
emin olunuz ki o istanbul'daki yolları tırmanmanın bedeli
kalp çarpıntılarından daha da fazlası

küçükesat'ta dümdüz bir sokakta 60'lardan kalma, 60'lardan nasiplenmemiş dümdüz bir binadayız, yarın
odtü'lü profesörler yapmışlar diyor apartman sakinlerinden fakir fotoğrafçı arkadaşımız,
suratında çapkın bir gülümseme
birazdan evini terk edecek, trabzanlardan kayacağız bu sayede,
tahmini doğru, acele ediyor, poğaçası yanağının içinde
rüzgar bile veda ederken bu kadar hızlı olamazdı

alıştık bir kere çıkmaklar kadar inişlere de,
inişimiz çıkışımızdan hızlı olacak sevgilim
sen de biliyorsun
ilişikimizin biteceğini bile bile hırsla seveceğiz birazdan
yokuşlar akacak damarlarından

sonra bir gün berlin'den ankara'ya gideceğim aktarmasız
bir düzlükten diğerine kuşbakışı X  kilometredir

sabahında arkadaş'ın öldüğü yeri bulayım diye elimde cipiares olmasina ragmen
o binanin onunden gececegimi biliyordum
cogu zaman tesadufler sizin karar verdiginiz kadar vardir
arkadasi dovdukleri yurda saptim da o guzel aklının dönüp bayıldığı yeri bulamadım
aklıma divan edebiyati dustu failatun failatun failun
dümdüz şehirlere yokuşlar inşa edebilirdim, yine de olamazdım
yarın kadar buğulu dün kadar aciz şu anım



Thursday 26 June 2014

bir dakikada rep

ah benim serotonine eksik kalmis kucuk beynim tepe taklak
damdan duserken dengesini saglayan saglayabilen kedilere selam olsun
kivrimlarimdan elektrikler akiyor sac tellerimin, bir tanesi bile bosuna porsumemis
yere sapasaglam konabilen kedilerin yanina kivrilabilecek olanin helali hos

sampuan degil de bira dok demisti kafana deli kuaforun teki camekani curetkar
bir sokakta yuruyorum ardi sira uzanmis butun cizgili, benekli ve sarmal kuyruklar
icmesem dokecegim kafamdan asagi gunu geldiginde elbet ben de butun kadinlar gibi
comeldim oturdum kaldirama elimde bir paca simit karsimda yuzlerce kedi

alt ve ust kopek disi direniste, bayatlamis olani satti tabiki de kosedeki agresif
koparabilirsem verecegim size de, miyavca da ogrenecegim elbet bir gun bizim beyler yine sakin
bogazimdan hangi damla gecse elbette atarlanmazdi hamurumsu plastigin taneleri,
kusuruma bakmasin cukurcumadaki kediler ve kafamdaki elektrikli teller

disim dis degil ki keskin olsun, sacim sac degil ki duzgun
bira zaten kanalizasyona karisti kardes, yarinlara selam olsun

bastan sona ayni caddeyi kac bin kere yurudum bilmiyorum. kah arkadaslarla ama genelde yalniz.
bu aralar pek tahammul edemedigim.

Sunday 22 June 2014

kurak kadin

e-abi
agzindan salyalar sacmasina ve orangutana benzemesine ragmen
en az uc cay bardagi etmistir

a'nin
kac okyanus doldurdugunu cumle alem bilir


a desen 
uc latte fincani

a"nin
en fazla uc damacana ettigini de

belki bir tatli kasigi

n ise simdiden
bildigin bir su bardagi

donecegimi de nereden cikardin

bir gram daha dokmem 
herkesten cok guzel kacarim
cunku dunyada kuralik var

susuzluktan olen cocuklar da var
suyu bes kere damitmadan gecen ekolojik koylerde
yasamiyor o cocuklarin hicbiri tabii ki de

komiksiniz dunyacigim

dokulen her damladan sonra
topuklarimi kicima vura vura kacmak
en birinci hakkim

bundan sonra butun kaplari
susuzluktan olen cocuklar icin dolduracagim


allah belasini versin yazmaklar
en buyuk kotuluklerin ikinci musebbibi sensin
dogru duzgun iki satir olarak yanyana gelmezsin
ama lanetin ensemde
dus yakamdan

allah senin de belani versin okumaklar
en buyuk kotuluklerin ucuncu musebbibi sensin
dogru duzgun iki sey ogretmezsin senelerdir
ama lanetin ensemde
dus yakamdan

allah en cok da senin belani versin olmaklar
damdan dussem ve kafami kirsam diye yalvardigim ozenti sairene yillar
bir kitap olarak bile kendilerine raflarda yer bulamazlar
yuregime coken adamlar

Thursday 19 June 2014

o kadar heyecanlandim ki
kalbim kucagima dustu yeminlen
en son ilkokulda ugur muydu neydi adi
onu gordugumde boyle olmustum
sonra da bisiklette titreyiverip
yokus asagi cooooook guzel bir sekilde ucmustum

her gun yaninda tasidigin
ici kitapla dolu posetin olayim

Tuesday 17 June 2014

sendromayzing evridey layf end sit

1.

ben moderni sevmem
eskiye asigim
moderinin ruhu yok
kutu kutu mimari
anitkabiri dedem dikti
keske ben dekore etseydim
en eski ingiliz sandalyesini ve 
kapitone kanepeyi eskik etmezdim

ben moderni pek sevmem
ruhsuz gelir bana
mobilya magazasi gibi ev olur mu hic
kutu kutu mimari
yuksek doz minimal
anitkabiri dedem dikti
keske biraz daha yasanmislik ekleseydi

2.

biz moderni pek sevmeyiz
zanaat bizim icin cok onemli
kimse bir seyin degerini bilmiyor
biz sakliyoruz bak bu termometreyi
keceler tireden, yazin serin kisin sicak 
zeminler sedir agaci
yok bir de fayans mi olacakti?
biz cocuklugumuzu ozluyoruz

dedemin dedesinin dedesinin
dedesinin dedesinin dedesinin
dedesinin dedesinin dedesi sarayli
bu termometre cok eski
karakoy'deki binamizda asiliydi
6-7 eylul olaylarinda rum kiracimiz borc takarak kacti
termometreyi biz sakladik
biz galiba biraz da dedemizin cocuklugunu da ozluyoruz

3.

ben de eskiye asigim ama biraz da alisverisi severim
magazalara girer cikar, yeniyi eskiye yakistiririm
anneannem de boyle imis annem de, hali ile ben de
adab meselesi bu, ev ile ugrasmak onemli
ankara'da da boyleyim, burada da
insan yazligina uvery evlat muamelesi etmemeli
insan her seyi suslemeli, anitkabiri ve asfalti
rolfeyleri de ben yaptim, sanirim hepsi biraz abarti




ekmek arasi efeksor

tepede lukste oturmus bir furuzan
dilinden dusmuyor ki ayse arman
COK SEVERMIS
soylediklerin kulagimda nasil yer etsin
erteleme derken bile seyleri
gozlerim parmaklarimin arasindan
karsidaki toki arazisine ucusan
piksel piksel sanat

siz daha guzelsiniz furuzan

ben buraya tesaduflerle geldim ama
hele bir dinle
tesaduflerle degil,
sirketin kiraladigi dandik araba ile
guruldayarak donecegim

aklimda bir tek tire kecesi ve damdaki oluklar degil
bir bucuk yasinda vefat eden bir tekirin batman gibi pozu
ve bir de yine ayni tepedeki guzel sanatlar fakultesi degil de
erteleme diyen firuzan'in sesi kalacak

yahu firuzan ben bilmez miyim senin yakmak zorunda kalmadigin o kopruleri yakmayi
diye feryat edecek halim yok ya, saygisizlik mi edecektim daha neler
basim dustu masaya ayni cumleleri kurmaktan
soguk bir bira yanina cerez degil de soyle guzel bir ekmek arasi efeksor iyi gider
zenginin erteleme onerisine ve tepelere cakilan cirkin binalara karsi


Wednesday 11 June 2014

n

yani simdi ben bir gun yolda sen tek basina yururken
ve zaten ben hep basima yururum
onune ziplasam ve oylece yuzune baksam
merhabayi benden once cikarir misin ses tellerinden diye dusunuyorum ya simdi
ya da bunu begenmezsen diyelim
gulumsesem ve desem ki
sana bir sey diyecegim ama ne olur yanlis ama
cunku insan uzun zamandir her seyi yanlis anlamaya bayiliyorlar
yani simdi ben, cok merak ediyorum senin etrafinda hayat nasil donuyor desem
o da mi olmadi
ama inan bilemiyorum bu nasil bir his
icim akti en son gordugumde seni
icim icimden topraga akti
umusamiyormus gibi baskalariyla konustum
o yasli sesini duymak icin nasil egildim gormedin bile
karsimdaki arkadaslar bisiler anlatirlarken hevesle ve ben sanki onlari dinliyormus gibi yaparken
aslinda sen yanimiza otur da konusmaya baslayalim diye pir pir
yani ne yapsam bilmiyorum
kocamansin, tipki lenin gibi. miniciksin tipki james joyce'un her zamanki hali gibi
ve sana dokunabilir miyim bilmiyorum bile
sadece senin etrafindaki dunya nasil merak ediyorum
sandalye olarak bile durabilirim
ya da bir yastik
ya da kardes
ama kaciyorum
senden degil, kendimden kaciyorum
aramizdaki 10 yildan
ve her seye cakilip kalan insanlardan
halbuki bir sabah boyunu operek de uyanabilirim
isten aglayarak kacip kucaginda aglayabilirim de
ama yapamiyorum ve yapamayacagimi cok iyi biliyorum

Sunday 8 June 2014

pazar postasi

iste bu hayat bir mutfakta yeniden dogdu
yazmamanin turlu sekillerinde kendi buldu
yazmamanin ta kendisi oldu
bir suru insan vardi etrafta sabah oldugunda
kimi guzel, kimi daha guzel, cogu en guzel
kelimeleri bol bulduk diye zemine doktuk
ustune basamadan uykumuz geldi
sonra sarkilar ve incir yapraklari bak nasil da dans ediyorlar
salina salina
ruzgardan habersiz
kendi baslarina
kim ruzgari ciddiye alir ki baksana
sinekler donuyorlar meyvelerin etrafinda
butun pazar kahvaltilarinda cok guzeliz
sinekler, incir yapraklari ve biz
denize dusecekmis gibi davranan bir apartmanin sol kosesinde
gicirdayan sandalyeler ve kalitesiz filtre kahve ile
kendimize tuzaklar kurdugumuz su gariban pazar gununde

Monday 2 June 2014

yağmurun bir daha asla durmayacağını söylüyorlar. tam dört gün oldu yağmurun hırsla yağmaya başlaması. o gün de ofisteydik. o gün de derginin işlerini bitirmemiz gerekiyordu. hala ofisteyiz. yağmur deli gibi yağmaktan vazgeçseydi bile eve gitmeyecektik aslında. ama şimdi istesek de eve gidemiyoruz çünkü bütün şehir sular altında. milyonlarca insanın evini sel basmış. bizim bina bile sızdırmaya başladıysa o dandik evlerde yaşayan insanlar ne yapıyordur diye düşünmek istemiyoruz hiçbirimiz. dehşetle camdan dışarı asfaltı dahi yamultmaya başlayan yağmur tanelerini izliyoruz. bir yandan da haberleri dinliyoruz. ölü sayısı gittikçe artıyormuş. kurtarma ekipleri canla başla çalışıyor. askeriye bile devreye girmiş. işin ilginç tarafı yağmurun sadece buraya yağması. diğer şehirlerde de aynı şiddetle ama yarım saat yağıp duruyormuş.

zeynep üflemeye devam etti. "evime gitmek istiyorum artık!" dedi. "bir evim kaldıysa tabii ki. yatağımı özledim."

kimsenin zeynep'in huysuzluklarını ve şikayetkerini dinleyecek hali yoktu. hayatı şikayet etmek üstüne kurulmuş bir insan olmasaydı şayet belki bugün idare edebilirlerdi kendisi ama bugün.............

Monday 26 May 2014

of can sikintisindan liflere ayrıldım, salatana at da ye, julyen julyen huplet beni
:///////////////7

Friday 23 May 2014

bugun isyerinin yakinlarinda bir tane adam bir elinde tabanca oteki elinde bir beyaz kagit ile bagirip duruyordu. polisler geldi. yolu kapattilar. adam alyi el ayes acti. insanlar kacistilar. dediklerine gore sonra birini rehin almis. sonunu bilmiyorum. derdisini de bilmiyorum. sadece ofisin camina ususup olayi heyecanla izleyen insanlari biliyorum. hepsi sikici hayatlarina nese gelmiscesine bir insanin dramini izliyordu. sonra bir kez daha insanlardan ne kadar tiksindigimi fark ettim. ve bu kadar budala ve ahmakla dunyanin elbette iyi bir yer olmayacagini bir kez daha idrak ettim. evet rasyonel akil bunu soyluyor ama gonlum el vermiyor. herkes benim gibi. benim icimde de onlarin icindeki kadar kotuluk ya da iste o her ne ise, var. 

var mi cidden?
yoksa da olsun lutfen.
insanlar gercekten midemi bulandiriyor. 
ben de bir mide bulantisi olursam belki hafifler hayat.

Sunday 18 May 2014

onemli gunler ve haftalar

bazi gunleri gazete kagidina sarip siyah posetin icinde cope atmak varken
israrla yasamaya calismak niyedir, anlamadim gitti.

belki o senin cope attigin gunu, bir kagit toplayicisi copten cikarir ve sevinir
belki senin begenmedigin o bazi gunler onun hayatinin en guzel gunleri olur




Saturday 17 May 2014

galaksi 11

hangi zamana dustuk sen ve biz
hangi zamanda karardi yuregimiz
hangi zamanda sirtimizi donduk topraga
ve alev alev yandi sehirlerimiz

cigerlerimize isledi karbonmonoksitin kokusu
yorganlarimiz kulden ve ardindan sabahlar kayboldu
dunyanin en ortasindaki o sicak aydinliklar mit

oysa sarkilarimiz vardi bir zamanlar
seslerimiz donuyordu gezegenlerle birlikte
yamuk mu bu yuvarlak
bilim insanlari hala genisliyor evren diyince sevinirdik anlamadan
belki daha cok nefes aliriz derdik
belki yerimiz dar diye cikan savaslarimiz son bulurdu
evren genisledi, biz kucucuk kaldik
kollarimiz karanlik yataklara yapisti
kiyamet tek

Sunday 11 May 2014

fakir oldugum icin yaptirmak istedigim hicbir dovmeyi yaptiramiyor olusumun 2014 ilkbahari da bitiyordu.

he cigdem, ancak tukenmez kalemle orana burana dovme yaparsin.
kole gibi calisiyorum ama hala fakirim :((((((

Wednesday 30 April 2014

hayret edilesi davranislar

yani ne saniyorsa kendini. ne currettir, anlayabilmis degilim. anlayamadigim seylerin karsisinda dis biliyorum. bileme sureci gorece sakince geciyor ama kafa patlatma surecinde kiyameti kopardigimi soyleyebilirim.

ne saniyorsun kendini diyip yumruk atmama az kaldi galiba. budala herif. kucuk beyninde neler donuyor acaba.

insanlardan tiksiniyorum. rahat birakin beni ya.

Wednesday 23 April 2014

hepinizi mahvedicem.

30 yasimin bitmesine çok az kaldı ve bu yaştan sonra göreceksiniz sayın baylar ve o çok şahane travmalar. hepinizi doğduğunuza pişman edeceğim.

Sunday 13 April 2014

31

kenari tirlikli sayfalari olan orta formattan biraz kucuk bir kitap. kapagi beyaza boyanmis mukavvadan ve ortasinda kucuk bir diktortgenin icinde ancak mercekle gorebileceginiz bir fotograf var. yazarin bi fotografi samsun sinop yolunda hunharca yurudugu bir gun cok sevdigi bir arkadasinin odunc aldigi nikon'uyla cekmis. sonra da filmin uzerine koydugu bir kopya kagidi ile cizerek kopayalamis. sonra da onun fotografini cekmis. siradan bir manzara fotografi gibi gorunuyor. kumsal ve deniz ve taaa ileride ise koyun bir ucu. tepeler, vs. ama dikkatle baktiginizda denizin ortasinda batmakta olan bir rus gemisini gorebilirsiniz ve yuzerek sahile varan murettabini.

32 sayfadan olusan kitap sadece otuz dakikada yasananlari anlatiyor.

Monday 31 March 2014

basbakan annemi aglatti.

senelerdir "ben gidicem buralardan ya" diyen bir evlatla yasayan annecigim sonunda "tamam git kizim. buralar zaten hic bize gore degildi" dedi. soke oldum.

tipik bir cehape kadini olan annem yillarini devlet memurlugu yaparak gecirdi. sonra da emekli oldu. simdi bir koyde, babam ve mat (kopek) ile birlikte yasiyor. emekli olduktan sonra aktif olarak siyasetle ilgilenmeye basladi. hic anlasamadik. ona gore ataturk allahtan once gelir. bana sorarsaniz allah da ataturk de balon. yillarca kavga ettik. ben hep ulkeden kacmaya calisan evlat, o ise kalip mucadele etmem gerektigini soyleyen anne oldu.

bu sabah erkenden kalkiverdim uzun bir zamandan sonra. pazar gunku secimlerden sonra da haram oldu. manzara sapsari. annemi aradim. sabahin korunde agliyordu. "yahu bu daha baslangic rerore" dedim. "mucadeleye sen devam et" dedi. "hatta bence etme, bas git" diye de ekledi.

bana bak recep, hani beni aglattin da annemi aglattin ya, iste simdi bittin.

Saturday 29 March 2014

secim oncesi off

bu ruzgar bu camlari kirar mi bilmem. kalbimi kirdigi kesin. bir yandan asiri mutluluk veriyor bu durum. artik sadece ruzgar kalbimi kiriyor. insanlardan kurtuldum. dunya ile alip veremediklerim hala var. mesela bir cumartesi ogleden sonrasi ansizin cikiveren ruzgar. tek derdim sen ol e mi?

bu ssri beni mahvediyor. azi zarar, cogu zarar. normalini bulamadim gitti.

gunlerdir altimdan halilar cekiliyormuscasina yuruyorum sokaklarda. dengemi tutturacagim diye sarf ettigim enerjinin sonucunda tek istegim yataga donmekler oluyor. ote yandan koala gibiyim. herkese sariliyorum. sasiriyorlar tabii. tuhaf sessizlikler oluyor.

umarim kendi dengemi bulacagim diye onlarin dengesini bozmuyorumdur diye dusunmuyorum bile.

dun gece denizotobusunde mesela, tam da bursa'dan istanbul'a varmamiza onbes kala, cantamdan cikardigim eylem dudugumle sevimlilikler yaparken, 'tamam, buyuyeceksin' deyip guldu diye kucagina yattim cocugun.

oylece durduk.

sonra hicbir sey olmamis gibi sevimlilikler yaptimsa da olmadi. oyle kalakaldi. e ben de sustum. sonra eve birakti. baay, baay diyip hizla birbirimizden uzaklastik. o muhtemelen saatte 100 km hizla. ben ise bir dakikada atabilecegim en cok adimla. az kalsin arabanin kapisini actim diye uc bisikletliyi biciyordum. onlar da ne diye yoldan gidiyor gecenin bir vakti ya? ya carpsalardi? sacmalamayin diye bagirmaliydim arkalarindan. BURASI ISTANBUL. VAHSI BIR YERDEYIZ. BISIKLET DIYE TRAFIGIN DELI GIBI AKTIGI BU YOLLARDAN GECERSENIZ OLURSUNUZ. SIZIN YUZUNUZDEN KATIL OLMAK ISTEMIYORUM. keske herkes sadece bisikletli olsa. daha az katil olurduk.

telefonuma gelen mesajin haddi hesabi yok.
kiracagim sanirim.
kahrolasi sessizlikler.

Wednesday 26 March 2014

30 yasimdayim ve hala hayatimin hicbir seyini bulamadim. kendimi bir gozumu kisip uzaklara bakarak tebrik ediyorum.

Sunday 23 March 2014

claire de lune, remember forever.

uzandigim yerde bu pazar, kalkmak istemeyecegim simdiden asikar

cuma gunu muydu neydi, o kadar yorulmustum ki sabahtan beri, avucumda camdan bir micro-cosmos ile akyol'dan cihangir'e tirmanirken ve bir saat sonra cukurcuma'dan eve donerken ellerim bos, simdi ben yok olsam mesela dedim, su sokaktan az onceki ve simdiki gecisimin nesi kalir geriye? kaldirimlar mi hissedecek olmayisimi. yo, hayir. bazi geceler izledigim yildizlar mi? yoo, hayir. insanoglunun en buyuk drami da bu. koskocaman evrende olmasam ne olurduculuk. hicbir sey olmazdi. yildizlar ayni sekilde ve kaldirim taslari da sokulup atilincaya kadar yerlerinde. 

bombos bir beyaz peynir tenekesi gibiyim bu gunlerde tam bes kiloluk.
o cok onemseyip asiri anlam verdigim yataklar ve bedenime dolanan kollar bile bir sey hissettirmiyor.
azra dedi ki DENE bir.
ayaklarimi yerden kesecek bir seyler gelmeli. nevrim donmeli. diyemedim.
hicbir sey hatirlamiyorum.

Friday 21 March 2014

asik veysel ve ben bir cuma gecesi kalp

İnsan mıyım mahluk muyum ot muyum
Ekilir biçilir bir nebat mıyım
Yoksa görünüşte bir sıfat mıyım
Hiçbir türlü bulamadım ben beni


Sunday 16 March 2014

sanirim deliyorum.

her sey birbirine girdi. ulke darmadagin. tayyip pisligi ve kankitolari her turlu pisligi yapiyor. aylardir yedigim gazin haddi hesabi yok. gelecek genelde belirsizdir ama hic bu kadar kara bir belirsizlige bulanmamisti. sonsuza kadar uyumak istiyorum. tasi taragi toplayip norvec'in bir koyune yerlessem de olur belki. ama bu yasadiklarimi benligimden sokup atmam lazim. babamlar hep darbe zamaninda ne kadar fena hissettiklerini, travmalarini hala bile uzerlerinden atamadiklarini anlatirlardi. bizim zamanimizin kabusu darbe degilse bile tam bir dusmanlik, yalancilik, katillik politikasi. kendimi hem cok ofkeli hem de asiri caresiz hissediyorum. acaba gidip kendimi patlatsam mi diye bile dusunmeye basladim. ruh hastasi bir adam yuzunden ulkece delirdik. sanirim secime kadar kendimi kapatacagim. yoksa bu surecte geri donusu olmayan agir bir hastaliga yakalanacagim. kime yalvarsam, ne yapsam bilemiyorum gercekten. hafizami silin. goturun beni buradan. kimildayacak halim kalmadi. ofise gidip oradaki sizofren ortamda kokos kadinlarla calismak da cabasi. lutfen tanrim beni bu hayattan cikar. yalvaririm.

Wednesday 26 February 2014

orumcek ve ben.

yapayalniz bir sokakta yuruyorum. sesler ne ki, yuzler tanidik olsun. dallarda yeni filizler. ne dusundugumu dusunuyorum onlari fark etmeden once. hatirlamiyorum. bir saniye oncesi asirlarla yarisircasina eski. dunya uzerindeki vaktimin cogu boyle gecti galiba. hafizami da cope atmistim seneler once buraya gelirken. tek animsadigim sey it gibi korktugum. odum patlamisti. her seyi birakip gitmek. beraberinde sana ait olan hicbir sey olmadan. esyalar, kitaplar, anilar, yuzler, fotograflar. hepsini atarken damarlarimi sokuyormus gibiydim. sonrasi muthis bir rahatlama. nasil yaptim bunu? eskiye ait tek bir yuz kalmadi aklimda. onceleri cok zorlandim. asik oldugum adamlar aklima gelirdi bazen. hic musaade etmedim kendime. bir tanesi bile hatirlanmayi hak etmesin istedim. birbirlerine karisti dudaklari. zamanla tek bir dudak oldular. o tek dudak buyudu, kuculdu ve simdi tanimsiz. agacin dallarinda yuruyen orumcek gibi itici hatta.

Sunday 23 February 2014

bir pazar gunu, yapmaktan hic hoslanmadigin seylerden birini yapmak uzere uyandim. birazdan giyinip karsiya, bir roportaja gitmem gerekiyor. halbuki pazar gunleri daha cok kahve ve tutun keyfi yapmak icin vardi. kendime bunu nasil yaptiriyorum? hic hoslanmadigim ve bir nebze olsun dahi sevmedigim bir iste calismaya devam ediyorum. alti senenin bitmesine cok az kaldi. otuzuncu yasimi devirmeme de. korkarim bir otuz sene daha yasarsam ayni seyleri tekrar ediyor olacagim. yasliligimda guzel bir hayati nasil sacma sapan bir sekilde devirdigim konusunda daha fazla konusma hakkim olacak. ama inan ne yapmam gerektigini hic bilmiyorum. herhangi bir hayalim yok gelecege dair. ne yapsam mutlu olurdum, neye inansam daha huzurlu olurdum? artik bu sorularla o kadar da ilgilenmiyorum. yuvarlanip gitmek ve uzuntulerimi azaltmak konusunda inanilmaz bir direnc gosteriyorum.

dun gece yatakta saatlerce dondum. uzun zamandir bu kadar sikintili bir uykuya taniklik etmemistim. kollarim ve bacaklarimi zapt edemedigim noktada aglamayi da becerdim. uzun zamandir aglayamiyordum. guzel oldu. ama kisa surdu. yatakta oturdum ve kendime "biliyorsun, bu da gececek, yarina hicbir sey kalmayacak" dedim. ve oyle de oldu. dunku huzunumden bugune kalan tek sey bu pazar gunumu calisarak gecirmenin sinir bozucu kirikligi oldu.

evet, sinirlerim bozuk. cunku dunya uzerindeki vaktimi, egosunu tatmin etmek isteyen zengin zumreyi iyi hissettirmek icin tuketiyorum. halbuki su an oturdugum masa, camin otesindeki portakal agaci ve mevsiminin ne oldugunu sasirip cicek acan agaci izleyerek gecirebilirdim. dunyayi izlemekten keyifli bir sey yok. anlamadigim her seyi birakip sadece filmler izleyerek, muzikler dinleyerek, kitaplar okuyarak, arkadaslarimla sohbet ederek yasayabilirim. suslu kiyafetlerden, sozlerden, varoluslardan uzak. beni olmadigim sey yuzunden suclamayanlardan da.

kelimelerim insanlarin icinden gecsin ve sadece oylesine durayim. yillardir calisiyorum ve durmak istemek benim de hakkim. asik olmak, cocuk buyutmek, kedilerle kopeklerle gezmek ve sonra da ilik bir aksam ustu kitap okurken olmek istiyorum.

Monday 3 February 2014

insan bir saniye de olsa susmak istemez mi?
susun ne olur bir durun ve dusunun
buradan baska bir hayat da var
sevgili cocuklarindan ve kocasindan kacmak icin
kocalarina tapan kadinlar

Thursday 2 January 2014

singapur'un derin kusu dumduz ucup buralara gelmeyeydi iyiydi
cihangir sokaklarindaki kedilerin agzindan akan salyalara kurban gitti