Bu noktaya bu kadar hızlı ulaşacağımızı hiç düşünmemiştim. Umursamayınca böyle oluyormuş.
Yeni taşındığımız apartmanın merdivenlerinde hissettiklerim o kadar taze ki, üstünden neredeyse 25 sene geçmiş. Yaşadıklarımla değişen hatıralarımın hakikatinden şüphe duyuyorum.
Babam önden gidip evi tutmuştu. Sonra eşyalar kamyonda, biz arabada, Hüsnü dedem de yanımızda. Her şeyin geride kaldığı o an. O gidiş. Esen rüzgar. Çok kanıyordum. İçimden parçalar çıkıyordu. Arabanın koltuğuna bile kanım bulaşmıştı.
Dedemin elinden neredeyse her iş gelirdi. Bir gün atardamarı çatladı ve öldü.
İki hafta sonra babaannem öldü, amcamın kanserden ölümü onu mahvetmişti, o da kanser oldu, tedaviyi reddetti. Tam bir hafta boyunca ölümünü izledik, ilaç kokusu, beyne sıçrayan kanserli hücreler, hızla kaybolan bilin, çöken yanaklar ve göz çukurları.
O kokuyu asla unutmayacağım.
Hepimiz toplandık, ölmesini izledik ve öldü.
Ben yine o sabah korkunç kanamıştım. Kendimi Altıntepe sokaklarında buldum, telefon çaldı ağlayan halamdı, eve geri dönemedim, ağladım, ağladım, ağladım. Uçağa bindim, ertesi gün babaannemi gömdük dedemin ve amcamın yanına. İki hafta içinde iki ölü. Bir daha da oraya gitmedim.
Şimdi küllenmiş hatıralarımın üstüne üflerken fark ediyorum ki acele etmeye çalışırken yorulmaktan başka bir şey yapmamışım. Şimdi sadece öylece durup billurlaşma zamanı.
Friday, 10 January 2020
Wednesday, 28 November 2018
"hayat böyle geçmez" diyerek ayağa kalkıp her şeyi tekmeleyerek uzaklaşan bir roman karakteri olabilirdim.
Wednesday, 7 November 2018
dayanılmaz bir sıkışmışlık hissi. nefes almak her geçen gün daha da lüks oluyor. sanki olabildiğince az kullanmak gerek oksijeni. başkasının hakkıdır belki de bolca ciğerlerime çektiğim hava. "çok garip zamanlarda yaşıyoruz" dedim babaannemin hayaline. zamanların hep garip olduğunu tekrarladı sesi kaybolana kadar. ölmeden önce en büyük korkusu, suriye'deki gibi bir savaşın başımıza gelmesi, yürüyerek ülkeyi terk etmek zorunda kalmak, başka diyarlarda cebinde beş kuruş olmadan yaşamaya çalışmaktı. son günlerinde beynindeki tümör hafızasına etki etmişti, uykusunda gördüğü tuhaf şeyler karşısında yüzü son derece garip şekillere giriyor, çoğu zaman da ağlıyordu. acaba gerçekten korkusunu mu yaşıyordu? halam annesinin yüzüne bakarak meleklerle konuşuyor olabileceğini söylüyordu. meleklerle konuşurken de ağlayabilirdi insan aslında evet. bu aralar kimse hüngür hüngür ağlamıyor, kimse hiçbir şeyden utanmıyor. delirmiş gibi herkes, vasatlar el birliği vermiş ortalığı şekillendiriyor, o ona onu diyor, bu buna bunu diyor, instagram kabus gibi, her şey pazarlama, sattıkları da bir şey aslında. bazen bu çirkinliğin içinde perişan oluyorum. sonra alternatifi için uğraşmadığım anlar kalbimi sıkıştırıyor. her şey daha güzel olabilir aslında.
Monday, 15 October 2018
şehrin, kimsenin yüzüne bakmadığı sokaklarında gezmekten hoşlanıyorum. yaşayanlarının bile tiksindiği, kış geldiğinde kömür kokan, üzerine kül atılmış sokaklar, parçalanmış asfalt üzerinde parlayan benzin. hep başka bir yerde yaşamaya hayali kuruyorlar, burası geçici bir bölge. daha iyisinde yaşamak şart gibi. aynı anda hem yokuşlar hem de çukurlar var. tamirhanelerden çıkan yağa bulanmış adamlar, hurda depoları, balkonda havalandırılan yün halılar, bit pazarının toprağa gömülmüş artıkları, topal köpekler. merdiven kenarlarında birikmiş fakirlik. cenaze olduğunda herkes birbirine tencere götürüyor, kuru fasulye pişirilmiş. metal kapılar ve pencereler çivit mavisine boyanmış. naylon kaplı öbekler. hamam böcekleri. klişe duvar yazıları. kömürlükte kim kimi sikiyor belli değil.
Tuesday, 10 July 2018
günlerdir sadece yorgunum. dövülmüşcesine. karnımda garip bir şişlik var, ölmesem bari. gökçe'nin yanına gitmek istiyorum. ne kadar da güzel uyuyordu. yaz günü içerisi buz gibi. benden başka da üşüyen yok sanırım. aşağıya ineyim de bir sait faik kitabı alayım. gümüş ile bir gün sait faik'in burgazada'daki evine gidelim dedik.
Tuesday, 29 May 2018
Tam 5 gün sonra 35 yaşımda olacağım. Bence büyük başarı. Bu yaşa kadar geldiysem daha çok seneler yaşarım ben, gibi geliyor. Binlerce kalp ağrısı, sıkıntı, özellikle son yıl ölüm ve gariplikler. 2018'e girerken Nagehan'ın söylediği bir şeyi ciddiye almıştım. Demişti ki: "Hatırlarsın geçmişi. O yıl sabaha kadar uyanık olacağıma ve günün ilk ışıklarını karşılayacağıma söz vermiştim ve yaptım. Sonra da Miguel ile tanıştık." 2018'e girerken o kadar çok dilek tuttum ki. Sabahın ilk ışıklarını da bekledim. Deniz kenarına gidemedim. Sonra bir yere alelacele yazmışım bunlar. Seni beklediğimi. Her şeyi de yanlış yazmışım. Özensizlik işte, acele ederken kırık dökük, hatalı ifadeler yaratıyorum. O yazdığımı yeniden okuyunca, ağlamaklı oldum fakat ofiste olduğum için ağlamıyorum şu an. Ağlamak yerine buraya geldim. Dünden beri içim sıkıntılı, babam ameliyat olacakmış, önemli bir şey olmadığını söylemelerine rağmen, içim rahat etmiyor.
Hayat uzun, sürprizlerle dolu.
Hayat uzun, sürprizlerle dolu.
Tuesday, 3 April 2018
bir bahar akşamını uygun gördüm. akşamüstü vakti. batmak üzere olan güneş nokta atışları yapıyor. araya soğuk hava parçaları karışıyor. tüylerimiz diken diken oluyor. yavaş yavaş ilerliyor her şey. bütün öfkemi üzerimden atıyorum. beni daha iyi bir insan yapıyorsun. çok direndim. neden bu kadar sert olmak zorunda olduğumun cevabını veremem sana. yargılarımdan kurtulmam lazım. başka bir dünyada yaşayabilir miyiz seninle. geleceği birlikte hayal etmek çok zevkli olacak. işte insanlar bu yüzden çocuk yapıyorlar.