Sunday, 23 March 2014

claire de lune, remember forever.

uzandigim yerde bu pazar, kalkmak istemeyecegim simdiden asikar

cuma gunu muydu neydi, o kadar yorulmustum ki sabahtan beri, avucumda camdan bir micro-cosmos ile akyol'dan cihangir'e tirmanirken ve bir saat sonra cukurcuma'dan eve donerken ellerim bos, simdi ben yok olsam mesela dedim, su sokaktan az onceki ve simdiki gecisimin nesi kalir geriye? kaldirimlar mi hissedecek olmayisimi. yo, hayir. bazi geceler izledigim yildizlar mi? yoo, hayir. insanoglunun en buyuk drami da bu. koskocaman evrende olmasam ne olurduculuk. hicbir sey olmazdi. yildizlar ayni sekilde ve kaldirim taslari da sokulup atilincaya kadar yerlerinde. 

bombos bir beyaz peynir tenekesi gibiyim bu gunlerde tam bes kiloluk.
o cok onemseyip asiri anlam verdigim yataklar ve bedenime dolanan kollar bile bir sey hissettirmiyor.
azra dedi ki DENE bir.
ayaklarimi yerden kesecek bir seyler gelmeli. nevrim donmeli. diyemedim.
hicbir sey hatirlamiyorum.

Friday, 21 March 2014

asik veysel ve ben bir cuma gecesi kalp

İnsan mıyım mahluk muyum ot muyum
Ekilir biçilir bir nebat mıyım
Yoksa görünüşte bir sıfat mıyım
Hiçbir türlü bulamadım ben beni


Sunday, 16 March 2014

sanirim deliyorum.

her sey birbirine girdi. ulke darmadagin. tayyip pisligi ve kankitolari her turlu pisligi yapiyor. aylardir yedigim gazin haddi hesabi yok. gelecek genelde belirsizdir ama hic bu kadar kara bir belirsizlige bulanmamisti. sonsuza kadar uyumak istiyorum. tasi taragi toplayip norvec'in bir koyune yerlessem de olur belki. ama bu yasadiklarimi benligimden sokup atmam lazim. babamlar hep darbe zamaninda ne kadar fena hissettiklerini, travmalarini hala bile uzerlerinden atamadiklarini anlatirlardi. bizim zamanimizin kabusu darbe degilse bile tam bir dusmanlik, yalancilik, katillik politikasi. kendimi hem cok ofkeli hem de asiri caresiz hissediyorum. acaba gidip kendimi patlatsam mi diye bile dusunmeye basladim. ruh hastasi bir adam yuzunden ulkece delirdik. sanirim secime kadar kendimi kapatacagim. yoksa bu surecte geri donusu olmayan agir bir hastaliga yakalanacagim. kime yalvarsam, ne yapsam bilemiyorum gercekten. hafizami silin. goturun beni buradan. kimildayacak halim kalmadi. ofise gidip oradaki sizofren ortamda kokos kadinlarla calismak da cabasi. lutfen tanrim beni bu hayattan cikar. yalvaririm.

Wednesday, 26 February 2014

orumcek ve ben.

yapayalniz bir sokakta yuruyorum. sesler ne ki, yuzler tanidik olsun. dallarda yeni filizler. ne dusundugumu dusunuyorum onlari fark etmeden once. hatirlamiyorum. bir saniye oncesi asirlarla yarisircasina eski. dunya uzerindeki vaktimin cogu boyle gecti galiba. hafizami da cope atmistim seneler once buraya gelirken. tek animsadigim sey it gibi korktugum. odum patlamisti. her seyi birakip gitmek. beraberinde sana ait olan hicbir sey olmadan. esyalar, kitaplar, anilar, yuzler, fotograflar. hepsini atarken damarlarimi sokuyormus gibiydim. sonrasi muthis bir rahatlama. nasil yaptim bunu? eskiye ait tek bir yuz kalmadi aklimda. onceleri cok zorlandim. asik oldugum adamlar aklima gelirdi bazen. hic musaade etmedim kendime. bir tanesi bile hatirlanmayi hak etmesin istedim. birbirlerine karisti dudaklari. zamanla tek bir dudak oldular. o tek dudak buyudu, kuculdu ve simdi tanimsiz. agacin dallarinda yuruyen orumcek gibi itici hatta.

Sunday, 23 February 2014

bir pazar gunu, yapmaktan hic hoslanmadigin seylerden birini yapmak uzere uyandim. birazdan giyinip karsiya, bir roportaja gitmem gerekiyor. halbuki pazar gunleri daha cok kahve ve tutun keyfi yapmak icin vardi. kendime bunu nasil yaptiriyorum? hic hoslanmadigim ve bir nebze olsun dahi sevmedigim bir iste calismaya devam ediyorum. alti senenin bitmesine cok az kaldi. otuzuncu yasimi devirmeme de. korkarim bir otuz sene daha yasarsam ayni seyleri tekrar ediyor olacagim. yasliligimda guzel bir hayati nasil sacma sapan bir sekilde devirdigim konusunda daha fazla konusma hakkim olacak. ama inan ne yapmam gerektigini hic bilmiyorum. herhangi bir hayalim yok gelecege dair. ne yapsam mutlu olurdum, neye inansam daha huzurlu olurdum? artik bu sorularla o kadar da ilgilenmiyorum. yuvarlanip gitmek ve uzuntulerimi azaltmak konusunda inanilmaz bir direnc gosteriyorum.

dun gece yatakta saatlerce dondum. uzun zamandir bu kadar sikintili bir uykuya taniklik etmemistim. kollarim ve bacaklarimi zapt edemedigim noktada aglamayi da becerdim. uzun zamandir aglayamiyordum. guzel oldu. ama kisa surdu. yatakta oturdum ve kendime "biliyorsun, bu da gececek, yarina hicbir sey kalmayacak" dedim. ve oyle de oldu. dunku huzunumden bugune kalan tek sey bu pazar gunumu calisarak gecirmenin sinir bozucu kirikligi oldu.

evet, sinirlerim bozuk. cunku dunya uzerindeki vaktimi, egosunu tatmin etmek isteyen zengin zumreyi iyi hissettirmek icin tuketiyorum. halbuki su an oturdugum masa, camin otesindeki portakal agaci ve mevsiminin ne oldugunu sasirip cicek acan agaci izleyerek gecirebilirdim. dunyayi izlemekten keyifli bir sey yok. anlamadigim her seyi birakip sadece filmler izleyerek, muzikler dinleyerek, kitaplar okuyarak, arkadaslarimla sohbet ederek yasayabilirim. suslu kiyafetlerden, sozlerden, varoluslardan uzak. beni olmadigim sey yuzunden suclamayanlardan da.

kelimelerim insanlarin icinden gecsin ve sadece oylesine durayim. yillardir calisiyorum ve durmak istemek benim de hakkim. asik olmak, cocuk buyutmek, kedilerle kopeklerle gezmek ve sonra da ilik bir aksam ustu kitap okurken olmek istiyorum.

Monday, 3 February 2014

insan bir saniye de olsa susmak istemez mi?
susun ne olur bir durun ve dusunun
buradan baska bir hayat da var
sevgili cocuklarindan ve kocasindan kacmak icin
kocalarina tapan kadinlar