Thursday 22 March 2012

sinek isiriklarinin muellifi ve baris bicakci'ya dair celiskili hislerim.

nagehan'in erbil'den hassan zirek'in newroz'unu dinliyor olusunu ogrendikten sonra icim biraz ferahladi acikcasi. bugunlerde icim sikil sikil bitmiyor. bu ulkede yasamali miyiz gercekten? o cok bayildigim berlin sokaklari nasil olsa beni hicbir zaman kucaklamayacak. ozume, batum'a mi gitmeliyim? yoksa dilini, adetini hic bilmedigim erbil'e mi? kararsizim fakat gitmek isteyecegim son yer kesinlikle ankara'da bir toplu konut. gitmeyecegime suracikta kalibimi bile basarim.
baris bicakci ile tanismam, bir cok yazarla tanismamin aksine durup duruken oldu. henuz bizim buyuk caresizligimiz'in filmi cekilmemisti. son derece huzunlu bir gunun sonunda kitapcida karsilastim o kitapla. sonrasinda, sevdigimle kaldim.
uzun bir zaman boyunca sevmeye de devam ettim fakat nedense ilerde sevmeyecekmisim gibi bir his vardi icimde. hic alakasi olmamasina ragmen gun gelecek ve cok arabesk bulacagim yaziklarini diye dusunurken buluyordum kendimi. isin garibi bu dusunce hala gecmedi.
gecenlerde bir zaman, idefix'ten butun baris bicakcilari aliverme hissi ile doldurdum icimi. baharda yine geliriz'in ardindan da sinek isiriklarinin muellifini okumaya koyuldum. kitap bir kac gundur son bolumu okunmamis, buyuk bir kismi okunmus halde benle birlikte evden ise, isten eve, arada taksime ve bilimum fenalik getiren istanbul semtine ugradi. sonunu okumaktan cekindigim kitap sayisi cok fazla oldugu icin bunu ozel bir tarafi olan bir durum olarak anlatmiyorum. sadece, zaman gecsin, biraz daha, her tikirtidan sonra gecen saniyelere kitlendim.
kitap, berbat ulkenin berbat sehirlerinden berbat otesi bir toplu konutta geciyor. bana kimse, baris bicakci bile, ankara guzel bir sehirdir, dedirtemez.
kahramanimiz cemil, roman yazmak icin isinden ayrilmis. karisi nazli, harika bir insan olarak bu tercihe saygi duymus. cift, birbirine benzer evlerde birbirine benzemeyen insanlarin yasadigi bir blokta yasiyor. cemil, yazidigi romani istanbul'daki editore vermis. bir yandan da o editore asik olma hallerinde. ya da hayallerinde. hayat akip geciyor, cemil yemekler pisiriyor, arkadaslariyla konuısuyor, arkadaslari asik oluyor, aldatiyor. simdilerde steril insanlarin yasadigi butun bu siteleri kimler insa ediyor?
toplu konutta yasama kafasinin nasil bir sey oldugu biliyorum. o zamanlar universitede okuyor ve teyzemin henuz sehirle karismamis sitedeki dairesinde yasiyordum. simdi o site sehrin tam gobeginde ve inanin aradan cok uzun zaman gecmedi. her sabah erkenden cikar, siteyi asmak icin bir on dakika yurur de minibuse binerdim. yanimdan, arabalı orta sinif mensuplari gecerdi. teyzemin evindeki odanin cami karsimdaki 17 katli bloga bakiyordu. pencereler o kadar kucuktu ki, kimse nefes alamiyordu. bu yuzden degil de neden herkes camdan bakiyordu. sonra tepedeki yerlere de konutlar yapildi, onlara baktik, sonra konut ustune konut kondu, bakmaktan tas kestik. ve ben oradan ayrildim. adeta bir ozgurluk hikayesi yazdim. tanrim, sevdiklerime ulasmak icin katettigim yollari hatirladikca, evine ulasmak icin her gun katettikleri yollari hatirlayinca, islak palto kokusu ve tepis tikis minibuslerdeki kokuyu hatirladikca, kacmaktan baska bir sey aklima gelmiyordu. sitelede yasayanlarin pek kullanmadigi o minibusler. mesela teyzem, her yere arabasi ile giderdi. yillar sonra tanistigim bir kizin hayatinda hic otobuse binmedigini duyunca bu yuzden soke olmadim. icimden gerizekali diye bir kez sayikladim sadece. ister oyle bir yerde yasamayi. cemil ve nazli?
ama hikayeye bakinca, cok da fark etmez. artik farkindaliklardan bahsetme zamani da degil. toplu konutta metrekare metrekare yasamak ya da sehrin icinde, mesela insanlarin kenarlardan kosa kosa geldigi cihangir'de bile, fark etmiyor. uzun zamandir beyoglu benim icin evin icindeki halim ve kalabaliklarina carpmaktan ve cogu zaman kizmaktan yoruldugum, kaldirimlarindan tiksindigim bir semt. toplu konutta yasasam ne fark eder. evin icinde beni bekleyen insan bu yastan sonra bana yeter. hatta bazen, uzaktaki dumduz bloklara gomulesim geliyor. o zaman belki de nazli kadar iyi, cemil kadar naif olabilirdim.
roman yazma konusuna gelince, yasim 35'e geldiginde cemil gibi yayinevinden gelecek habere kalacaksam vay halime. fakat baris bicakci, okudugum kitaplarindan ogrendigim kadariyla beni yanilmayacakti. hikayelerinden ziyade, ayrintilarini sevdigim bir yazardi. buzdolabinin icinde, halinin uzerinde, soltugun sokugunde, vs.
sinek isiriklarinin muellifi, toplu konutlara ragmen mukemmel iki insani anlatiyor.  ve boyle insanlarin var oldugunu bilmek icime biraz su serpiyor. ve ben seni her gecen gun daha da cok seviyorum.

No comments:

Post a Comment