Sunday 28 January 2018

21-27 subat 2018

azra ve halil ile ernani'yi izlemek uzere sureyya operasi'na gittik. yapinin restore edilmis halini henuz gormemistim.
yagmurlu bir gunde beyaz firin'dan aldigimiz atistirmaliklarla bahariye caddesi'ne tirmandik. opera binasi isil isil ve oldukca kalabalikti. azra biletlerin bittigini soyledi. iyi ki de onceden almisiz. halil merdiven detaylarindan buyulenmisti. 10 dakika kadar binayi gezdik. ust kattaki kafede yaprak sarmanin da oldugu ordovr tabagi komigimize gitti. alkol satisini gecen yil kaldirdiklarini soyledi kafeyi isleten adam, biz de cay ictik. salon gercekten de tika basa doluydu. verdi'nin ernani'si ilk kez buyuk pera yangini'nda yok olan naum tiyatrosu'nda oynanmis. ve gecen yil devlet tiyatrosu tarafindan yeniden sahneye koyulmus. hikaye elvira'ya asik haydut oldugu sanilan ama aslinda kont olan ernani'nin, elvira'yla kavusmasinda yasadiklarini anlatiyordu. kralin kuzeni carlos, elvira'yi resmen esir almisti ama kral silva da elvira'ya asikti. butun adamlarin guc iliskileri arasinda akan hikaye, ernani ve elvira'nin dugun gecesinde huzunlu bir sonla bitiyordu. daha cok operaya gitmeliydik. yapmadigimiz ne varsa daha cok yapmaliydik cunku bu dar zamanlarda ancak bizi guzel seylerden bahsetmek iyi hissettirebilirdi.

ertesi gun fatih akin'in aus dem nichts'inin basin gosteriminde bir araya geldik. bu defa denizcigim de vardi. sabahin korunde beyoglu sinemasi'nda bulustuk. zar zor ayakta kalan bu sinemada yuzlerce film izlemisimdir kesin. tuvalet ucretsiz olmus, sasirdim. sinema da tipki tiyatro gibi kalabalikti. film ise aldigi onca odule ragmen bence eksiklik duydugu birakti. fatih akin'in en iyisi hala duvara karsi. diane kruger iyi oynamak icin o kadar caba sarf etmis ki sadece o cabaya konsantre olabildim sanirim. neo nazi cinayetlerinden birinde kocasini ve oglunu kaybeden katja'nin intikam hikayesinin kendi sonunu getirmesine uzuldum acikcasi. cate blanchett'in oynadigi heaven filminde de boyle bir hikaye yok muydu? hicbir seyi tam olarak hatirlayamiyorum. belki de gercekten gunluk tutmaliyim. zihnim, unutmaya endekslenmis, hatirlamayi unutmamak gerek.

dun gunes ile basimiza komik bir olay geldi. king krule konserine gitmek istiyorduk fakat biletler tukenmisti. gunes birinin iki bilet sattigini, konserin facebook'taki event sayfasina yazdigini, adamla konustugunu, istersek biletleri ondan alip konsere gidebilecegimizi soyledi. biletleri almak uzere metrobuse bindik ve akasya alisveris merkezi denilen yere gitmek uzere karsiya gectik. adami beklerken gunes'e hayatinda hic dolandirilip dolandirilmadigini sordum. bes dakika sonra adam geldi ve 49 tl'ye aldigi biletleri 150 tl'ye satmaya calisti. ustelik gunes'i de sana 150 tl demistim diye sucladi. gunes cok ofkelendi cunku oyle bir sey konusmamislardi. adamin king krule ile herhangi bir alakasi olmadigi gibi baglarbasi'nda bir kahvehanede arkadaslariyla batak oynayan yeni nesil akpli'ye benziyordu. ustelik bilet diye uzattigi kagit parcasi da suphe uyandiriyordu. telefonu 1998 yilindan kalmaydi ve facebook hesabi da daha dun acilmisti belli ki cunku bizi kaziklamaya calistiktan sonra gunes adamin facebook'a yazdigi bilet var yazisinin altina adamin dolandirici oldugunu yazan bir not birakti, aksam baktik, ne hesap kalmis. ne yorum. adam silmis her seyi. king krule, 10 tl. inanilmaz bir rakam. bob dylan konseri fiyatina sacmalik. adama neden 150'ye satmaya calistigini sordugumuzda sacmaladi ve ben de bir "arkadasimdan 125'e aldim" gibi abuk bir laf etti. halbuki alakasi yoktu. buyuk kazik yiyorduk.

metroyla kadikoy'e gittik. bina'da oturduk. saat erken olmasina ragmen bina da kalabalikti. sergi acilisi varmis. orada gunes karnini doyurmayacak kadar kucuk porsiyondaki falafele hak ettiginden fazla para verdigi icin uzuldu. hakli. ikiser bira ictik. sonra benim karnim acikti. gunes'inki zaten hic doymamisti. ciktik, bir iki yere baktiktan sonra white trash'igin dibine vurmak uzere boga heykelinin oradaki burger king'e gidip bean burger yedik. burger king'te bir vejetaryen urunu olmasina oldum olasi sasiririm. arkamizda azeri bir kadin oturuyordu tek basina. telefonun ucundaki kisiye "menim gibisini bulamazsin" diyordu. yan masada is kiyafetleri ile uc adam. beyaz isik ve pis bir zemin. bazi seyler dunyanin her yerinde ayni.

sonra yuruyerek ayrilikcesme'ye gittik, marmaray'a binmeye calisirken tavsantepe metrosuna girdik, aklimiz neredeydi? musti'yi gormek uzere klemuri'ye gectik. klemuri artik kafe olacakmis. deniz'i (mardin) gordum uzun zamandan sonra orada. bir suredir lizbon'daydi. o da tipki nago gibi doktora tezini bitirmek icin ugrasiyor. musti ile sohbet ettik, yayinevini kurmus olmasina cok seviniyorum.  gunes metro ile ben yuruyerek eve donus yoluna gectik eve gelip emine sevgi ozdamar okurken uyuya kaldim.

bu sabah uyandigimda kaldigim yerden devam ettim, birkac satir daha okuyabildim. keske bugun bitse bu kitap. daha cok okumaliyim. schubert winterreise dinliyorum. birazdan haftalik ev toparlamasina girisecegim, zaman bazen cok cabuk geciyor. hala hayatimi programlayamadim. bazen kendime sasiririyorum, arada yapabildiklerimi nasil yapiyorum, bu kadar ucusan bir zihne sahip olup hayata yasayabiliyor olmak ilginc dogrusu.

ote yandan insanlara olan ilgim yeniden artti. merak ettigim kisiler var. ama iletisim kurma sorunum hat safhada. hani bisiklete binmek gibiydi? degilmis, pratik ede ede ogrenmeyi dilemekten baska bir carem yok.

hava cok soguk ama icim sicacik.


No comments:

Post a Comment