Wednesday 31 January 2018

her gün yazmak oldukça zor.

fakat kendimi buna alıştırmalıyım çünkü bir süre sonra yaşadığım, deneyimlediğim şeyleri hatırlamamak beni gerçekten üzmeye başladı.

nasıl bir unutma halidir bu bilemiyorum. bütün hisler, her şey, sanki hiç yaşanmamış gibi, sadece isimleri kaldı tutkuların ve acıların.

kendimi tekrar ettiğimi biliyorum, nakarat gibi biraz bu tekrarlar, tekrar ettikçe unutmayacağımı sanıyorum.

dün ılgın ile işten biraz vakit çalıp sergi gezmek üzere galata'ya gittik. öktem aykut galeri'de sinan logie'nin sergisini gördükten sonra karaköy'deki galeri binasına gittik. bu bina, galeri nev, pi artworks, art sümerve mixer'in taşındığı yeni bir adres. mixer'deki hayvanların tarafı isimli sergiyi zaten geçen hafta açılışında görmüştüm. ılgın da görsün istedim. gördüğü çoğu şeylerin direkt ve sloganvari olduğunu, sanatın grafik tasarımdan ve posterlerden daha iyi bir yerde durması gerektiğini söyledi. art sümer'deki fotoğraf sergisi ilgimi çekmedi açıkçası. diğer galerilerde zaten bir şey yoktu. sonra urban'a gidip bir pizza paylaştık ve bira içtik. hava çok güzeldi. "kış gelemeyecek mi?" diye sordu ılgın. halimden memnun olduğum için "gelmese de olur" dedim. o da "ama yazın kuraklık olur" o zaman dedi. yaşlandıkça daha çok üşüyorum. eskiden izlandacılık yapar, soğuk havaya övgülerde bulunurdum ama şimdi yazı seviyorum. üzerimin hafif olmasını tercih ediyorum. sanıyorum yaşadıkça insanın ruhu ağırlaşıyor ve bu yüzden hafif kıyafetler giymek daha da hoşuna gidiyor.

urban'da yeterince üşüdükten sonra peyote'ye geçtik. orada da birer bira içtik. kimse yoktu. keşke m. burada olsaydı ve tatlı tatlı konuşsaydık diye düşündüm. uzun zamandan sonra ilk defa bir insanla uzun uzun konuşmak istiyorum fakat iletişim kurma zorluklarım saçmalıklara imza atmama sebep oluyor. neden beyrut'a gitti acaba? hiç de tanımıyorum aslında onu. sonra g'nin yanına asma altı'na gittik. duman altı, kötü patates, ucuz bira ve tom waits. saat kaçtı kalktığımızda bilmiyorum. eve yürüyerek nasıl döndüm?

taksim'den kurtuluş'a kadar keç kere yürümüşümdür? yüzlerce. ve bu yürüyüşlerin hangisini hatırlıyorum?

* bir keresinde david bowie'ye benzeyen bir seks işçisi gördüm ve bakakaldım.
* bir keresinde (dün) önümde yürüyen sarı peruklu, file çoraplı bireyin arkasında yürürken büyülendim ve fotoğrafını çektim.

eve gittiğimde marvin ile oynadım biraz, sonra saat geç olduğu için salonda uyuyakalmışım.

üç gündür kitap okumuyorum. ne kadar acıklı.

her şeyi kaydetmeliyim. her şeyi. hafızamı kurtarmalıyım.


No comments:

Post a Comment